Sağlık

Bize Güvenin Ve Kendi İyiliğiniz İçin Ölün! ( 10 Bölümlük Yazı Dizisi)

Çoğu kimsede bilim ve teknolojinin kesinlikle iyi olduğuna dair yanlış bir kanı mevcut. Ancak bilim, ne iyi ne de kötüdür; sadece bir amaca ulaşmak için bir araçtır. Bu da bilimin hangi niyetle kullanıldığına bağlıdır. Bilim bilgidir ve bilgi güçtür. Güç karanlık odakların eline geçtiğinde ise çok tehlikelidir. Bu Tıp bilimi için de geçerlidir. Bu sahte bilim, dogmatik sahte belgelere dayalı bilim, maalesef insanlık için en büyük tehlikedir.

Bu güç delisi “kontrol manyakları” kötü niyetli hedefleri doğrultusunda maalesef çok sayıda – para ve şöhret uğruna veya elitin bir parçası olmak arzusuyla insanlığa ihanet eden- bilim adamını kullanmaktadır. Ancak onların fark edemedikleri husus eninde sonunda kendilerinin veya ailelerinin de mağdur olacaklarıdır. Yani bu bilim adamları hiç bir zaman elitin bir parçası olamayacaklardır.

Güvenilmez Sağlık Örgütleri ve Denetimciler

Öjenistler (Bill Gates’in de aralarında bulunduğu üstün ırk taraftarları) gibi büyülü elit grupların kontrolü altındaki bilim, dünya nüfusunu çok büyük oranda azaltmak istemektedir. Sadece doğum oranlarını değil, aynı zamanda ölüm oranlarını/ağır hastalıkları da arttırmak istiyorlar. Bu kirli hedefleri doğrultusunda endokrin sisteminin bozulması, gıdalarda gizli kimyasallar, ağır metaller, genetik manipülasyon, nörolojik bozucular vs. gibi araçlar kullanmaktadırlar. Ve tüm bunlar “insanlara ve insanlığa yardım” adı altında yapılmaktadır. O yüzden, insanların ne söylediklerinden daha önemli olan aslında ne yaptıklarıdır.

İnsanlık sayısız görünen ve görünmeyen tehlikeyle karşı karşıyadır. Sağlıklı bir yaşam için bilgi, şuur, azim ve kararlılığa ihtiyaç vardır. Sadece nelerin sağlıklı olduğunu bilmek yeterli değil, hangi tehlikelerden kaçınmak gerektiğini bilmek de çok önemli. “Bize güvenin ve kendi iyiliğiniz icin ölün” isimli yazı dizisinde Tıp biliminin yalanlarına ve insanlık için barındırdığı büyük tehlikelere değineceğiz.

Bu “Bize güvenin ve kendi iyiliğiniz için ölün!” isimli yazı dizisinin giriş yazısıydı.


Bize güvenin ve kendi iyiliğiniz için ölün! Birinci bölüm: GDO

 Tıp biliminin yalanları ve insanlık için oluşturduğu büyük tehlikeleri anlattığımız “Bize güvenin ve kendi iyiliğiniz için ölün!” serisinin ilk bölümü ile karşınızdayız.

Listenin ilk sırasında GDO yer alıyor, yani Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar.

GDO’lar tümörlerin vahşice büyümesine, kısırlığa ve organ yetmezliğine sebebiyet veriyor. Bunun nedeni ise genetiği değişirilmiş mahsullerin dokusunda İnsektisit (Böcek ilacı) yetiştiriliyor olmasıdır. Bu mahsuller insanlar tarafından tüketildiklerinde, insektisitler yemeğin bir parçasını oluşturmaktadırlar.

Yakın bir tarihte laboratuvar farelerine GDO’lar verilmek suretiyle yapılan bir deneyde, aşagıdakı bulgulara rastlandı:

“Genetiği Değiştirilmiş diyet ile beslenen hayvanlarda göğüs tümörlerine, karaciğer ve böbreklerde ciddi hasara rastlandı. Erkek hayvanların %50’si ve kadın hayvanların %70’inde erken ölüme rastlandı. Bu oranlar kontrol grubunun toplamında ise %30 ve %20 şeklinde gerçekleşti.”

Aşağıda deneyden bir resim:

Soldaki fare: GDO’lu mısır, Ortadaki fare: GDO’lu mısır ve Roundup (bir Monsanto herbisiti/bitki öldürücüsü) Sağdaki fare: Roundup   Sağ: Onlara bağlı tümörler.

GDO’lar aynı zamanda yetişkinlerde görülen muazzam kısırlık artışını ve çocuklarda daha sık görülmeye başlanan kanser vakalarını açıklamaya yetiyor.

19 araştırmanın inceleme sonuçları GDO’lu gıdaların özellikle de Karaciğer ve Böbreklerde önemli organ bozukluklarına sebebiyet verdiğini ortaya koydu. Genetiği değiştirilmiş gıdalar hem insan hem de tabiatın genetik yapısı için önemli bir tehdit oluşturuyor.

Bir “bilim adamı”nı GDO’ları savunurken gördüğünüzde, “kana susamış bir cani” ile karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz, çünkü onların sorumsuz ve tehlikeli faaliyetlerinin yegane sonucu ölüm.

GDO’lu Gıdalar

Avrupa’da GDO’lu gıdalardan kaçınmak nispeten daha kolay. ABD ve Kanada’da GDO’lu gıdaları GDO olarak belirtme zorunluluğu bulunmuyor. Ülkemizde ise GDO’nun yasak olduğu beyanları asla doğru değil. GDO’nun yasak olduğu alan sadece bebek mamaları ve tohumlardır. Hayvan yemi ve gıda olarak kullanımı serbesttir ancak Biyogüvenlik Kurulu’nun iznine tabidir.

Hangi gıda ürünleri GDO içeriyor?

AB’ye göre AB’de marketlerde GDO’lu sebze ve meyve bulunmuyor. Aynı şekilde ABD’de de. Ancak Kuzey Amerika’da doğrudan çiftçiden alım yaptığınızda, GDO içerme ihtimali bulunuyor.

  • Soya, pamuk, kanola (Kuzey Amerika orijinli), şeker pancarı, mısır, papaya (Hawaii orijinli), soya proteini, soya lesitin, mısır nişastası, mısır şurubu, ve yüksek fruktoz mısır şurubu çoğunlukla GDO’lu. Aynı zamanda bunlardan üretilmiş olan ürünler de.
  • Et, yumurta ve GDO’lu ürünlerle beslenen hayvanlardan elde edilen süt ürünleri (GDO’lu mısır ve soyanın büyük çoğunluğu hayvan yemi olarak kullanılıyor)
  • rBGH (genetiği değiştirilmiş büyüme hormonu) enjekte edilmiş ineklerden elde edilen süt ürünleri.
  • Gıda katkı maddeleri, enzimler, tat vericiler ve tatlandırıcı aspartam (NutraSweet®) ve peynir mayası (peynir sertleştirmek için kullanılan) dahil olmak üzere, gıda işleme maddeleri.
  • GDO’lu polen içerme ihtimali bulunan bal ve polen.

GDO’lu içeriğe sahip olma ihtimali bulunan gıda dışı ürünler ise: kozmetik ürünler, sabun, deterjan ve şampuan.

  • İlaç firmaları bazı laktasiflerde, gıda takviyeleri ve (çocuk) vitaminlerinde aspartam kullanmaktadır.
  • Kabak, kızartılmış yiyecekler ve şekerden de uzak durmak gerekiyor
 Gerçek olamayacak kadar güzel bir yalan: “GDO’nun yararları”

 

Monsanto

Amerikan biyoteknoloji devi Monsanto dünyanın en büyük GDO üreticisi ve GDO destekçisi. Şirket özellikle ABD ve Kanada’da çok güçlü. Monsanto’yu koruyan ozel bir Monsanto kanunu -Monsanto Protection Act- bile var.Gectigimiz yıllarda Monsanto’ya karşı direnç dünya çapında artış gösterdi. Kısa bir süre önce bu büyük şirket GDO’lu ürünlerini AB pazarına da taşımak istedi. Çoğu ülkedeki direnç sayesinde, bu ilk deneme başarısızlıkla sonuçlandı. Ancak bu şirketin kötü niyetli ve maalesef çabuk pes etmeyecektir. Silah endüstrisi, CIA/NSA gibi örgütler ve iş dünyasındaki önemli bağlantılarını da arkasına alan bu şirket, çirkin taktikler kullanmaktan çekinmemektedir. Alman “Süddeutsche Zeitung”  gazetesi GDO eylemcileri ve bağımsız bilim adamlarının Amerikan ordusu tarafından hedef alınmış olduklarını yazdı.Evet, teröristler; insanlığa yardım etmek isteyen herkes terörist. Çünkü dünyadaki bu elit tabaka insanlığı öldürmek niyetinde. O yüzden onlar için kötü olan iyi ve iyi olan da kötü.

Monsanto sizi zehirlemeye kararlı

Kapıdan kovulan Monsanto, şimdi de bacadan içeri girmeye çalışıyor. Monsanto AB’ye yaptığıi GDO başvurularını geri çekeceğini duyurdu. Böylece karşıtlarını, ki bunlar kendi piyonları hariç bütün insanlar, uyutmaya ve böylece farklı yollardan GDO’ları AB’ye sokmaya çalışmaktadır. Şimdi de AB ile ABD arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması’ndan yararlanarak Avrupa pazarına girmeye çalışmaktadır.

Dikkatli olmak gerekiyor. Ürün etiketleri %100 güvenilir olmasa dahiç ABD ve Kanada’dan ithal edilen ürünlerde GDO olma ihtimali daha yüksek, çünkü oradakı çiftçiler GDO ekmeye zorlanıyorlar. ABD ve Kanada’da yetiştirilen mısır, soya vs. ürünlerini tüketmemek gerekiyor. Tatile gittiğinizde ise farklı dillerde yazılmış olan ürün etiketlerini okuyamadığınız takdirde daha da dikkatli olmanız gerekir.Ayrıca “gizli” GDO’ya da dikkat etmek gerekir. Bunlar GDO teknolojilerinin veya maddelerinin kullanılmış olduğu ürünlerdir. Özellikle vejeteryan ürünler gizli GDO (mısır/soya ve maya özü) içermektedir.

Ayrıca AB tarafından finanse edilen, dolayısıyla bağımsız olmayan GMO Compass adresinde de bilgiye erişebilirsiniz.

Ancak Monsanto, Bayer, Dow AgroSciences ve DuPont gibi GDO şirketleri boş durmuyor ve sizleri GDO hakkında manipüle ve dezenforme etmek amacıyla gmoanswers.com adlı siteyi faaliyete soktu. Amaçları ise GDO’nun etiketlenmesini ve daha sıkı denetlenmesini önlemek. Dolayısıyla dikkatli olun! Sözde bağımsız üçüncü taraf websitelerini kullanarak sizleri kandırmaya çalışabilirler.


Bize güvenin ve kendi iyiliğiniz için ölün! İkinci bölüm: Aşılar

Tıp biliminin yalanları ve insanlık için oluşturduğu büyük tehlikeleri anlattığımız “Bize güvenin ve kendi iyiliğiniz için ölün” serisinin ikinci bölümü ile karşınızdayız.

Listenin ikinci sırasında aşılar bulunuyor.

Aşılar, cıva, alüminyum, MSG ve formaldehit gibi beyne zarar veren metaller ve kimyasallarla dolu. Sadece bu kadar da değil, aşıların içeriğinde jelatin, buzağı serumu, dana derisi, kürtaj olmuş bebek dokusu (diploit insan dokusu), maymun böbreği dokusu ve fare beyni gibi maddeler de bulunuyor. Yeni HPV aşısında ise cinsel yolla bulaşan virüsler mevcut. Aşılarda bulunan diğer tehlikeli ve nahoş maddeler hakkında daha detaylı bir liste için tıklayınız.

Yan Etkileri

Aşılar sadece bağışıklık sistemini zayıflatmakla kalmıyor, daha fazla alerjiye ve otoimmün hastalıklarına sebebiyet veriyor. Böbreküstü bezleri, pankreas, hipofiz, timüs ve dalağa aşırı yüklemede bulunuluyor. Bu yüzden vücut kendi kendini düzenleyemez hale geliyor. Bunun sonucu ise: kalp hastalıkları, diyabet, astım ve bronşit. Aşılar ayrıca beyin sorunlarına, gelişimsel sorunlara, hormonsal sorunlara, kısırlığa ve başka sorunların oluşmasına sebep oluyor.

Aşılar bebekler için daha tehlikeli ve faydasız


En İyi Bağışıklık Doğal Bağışıklık

Gerçek bağışıklık bir hastalık geçirerek kazanılan bağışıklıktır. İnsan vücudunun geçirmiş olduğu hastalıkları hatırlama konusunda muhteşem bir gücü vardır ve çoğu hastalığa karşı kalıcı bağışıklık kazanır. Sağlıklı beslenme, sağlıklı bir çevre, zehirli aşılar ve başka tehlikeli maddelere karşı korunmak vücudunuzun için çok önemlidir.

Her bilim adamı cıva ve formaldehitin zehirli olduğunu bilir. Ancak aşılarda sinir sistemine zarar veren maddeler bulunduğunu bilmelerine rağmen, bazı bilim adamları yine de aşıların yan etkilerinin olmadığını iddia ediyor. Gardasol ve Cervarix aşılarını üreten bilim insanı Dr. Diane Harper 2009 yılında geliştirdiği aşıların tehlikeli ve etkisiz olduğunu itiraf etti.

Ani bebek ölümlerinin yüzde 70′i difteri boğmaca tetanoz (DBT) aşısını takip eden 3 hafta içinde gerçekleşiyor. Havaleler aşılarla bağlantılı, ancak aşı olduktan hemen sonra olması gerekmiyor.

Big Pharma sizi ilaç ve aşılarla zehirlemek istiyor

 

Daha Fazla Aşı Daha Ölümcül

Daha fazla aşı yapılan bebeklerin aynı zamanda hastaneye kaldırılma (ve ölme) riski de daha yüksek. Aşılar sebebiyle 1990-2010 arasında sadece ABD’de 150.000 çocuk hayatını kaybetti. Hamile kadınlarda yapılan grip aşıları fetus ölümlerinde ve düşüklerde çok büyük artışa sebep oluyor.

Bunların hepsi bilim adına uygulanıp teşvik ediliyor. Oysa aşıların çocuk sağlığına faydalı olduğuna dair kanıt bulunmuyor. Aşı taraftarları  aşı olmamış çocukların daha sağlıklı olduklarını bildiklerinden aşı olmamış çocukları aşı olmuş çocuklarla karşılaştırmaktan çok korkuyorlar. Dolayısıyla bu tür araştırmalar yapılmıyor.

Daha da ileri gidilerek, Batılı ülkelerde çocuğuna aşı yaptıran veliler kendileri ve çocukları mağdur oldukları halde çocuk istismarından dolayı göz altına alınabiliyor!

Aşılar etkisiz, zehirli ve çok sayıda yan etkileye sahip. Ayrıca vücudun diğer yeni grip/hastalık çeşitlerine karşı direncini azaltıyor, grip virüslerinin ise direncini arttırıyor. Aşılar etkisiz. Ancak bu gerçek bile Big Pharma olarak tarif edilen küresel büyük ilaç firmaları tarafından, faydasız ancak tehlikeli olan yıllık grip aşısının kullanımını yaymak için deforme edilip kötüye kullanılıyor.

Bu batıl inançlı elit grupların size pazarlamaya çalıştığı sahte mantık şudur: Aşı oldunuz, ancak halen hastasınız veya daha da hastasınız. Bunun sebebi YETERİ KADAR aşı yaptırmamış olmanızdır.

Mantığı anlıyor musunuz? Zehir yüzünden hastalandınız. Ama iyileşmek için DAHA FAZLA ZEHİR almanız gerekiyor!! Aşılar iyi ancak sizin için değil, nüfusu azaltmak isteyen Öjenistler için iyi! Üstelik bu aşılarla büyük paralar kazanıyorlar. Çin’de kendi infaz masraflarını ödemek zorunda olan idam mahkumları gibi, kendi hastalığınızı/ölümünüzü elitler size ödetiyor. İşte hümanizmin!! Kötü iyi ve iyi kötü.

Elitler aynı taktiği başka alanlarda da kullanıyor. Kasten çıkarılan 2007 ekonomik krizi gibi. Problemler Amerika ve Avrupa devletleri ve (finansal) kuruluşların çok fazla borçlanmasıyla ve denetimcilerin görevlerini yapmamasıyla başladı. Girilen borçlardan karlı çıkanlar çoğunlukla büyük bankerler oldu. Büyük bankerlerin önerdiği çözüm ise: DAHA FAZLA BORÇLANMA oldu!! Normal bir şirket finansal sorunlar yaşarsa, iflas eder. Ancak bu, dünyayı kontrol eden büyük bankerler için geçerli değil. “Too big to fail” (Yani batmak için fazla büyük) kavramı piyasaya sürüldü ve insanlar felaket senaryolarıyla korkutuldu. Dünya ekonomisini kurtarmak adına büyük bankerlerin isteklerinin onaylanması için, kamuoyunun ikna edilebilmesi için tüm araçlar kullanıldı. Sonuç: elitler trilyonları çalarken bedelini halka ödetiyor. Bunun devamını sağlamak için kitleleri manipüle etmeye devam ediyorlar. Çünkü halk gerçekleri görüp isyan ederse, elitler çaresiz kalacak.

Borçlanmayı artırmanın gerçek amacı: zenginlik ve doğal kaynakların dönüşümü, hayatın her alanında hakimiyet kurmak ve ülkeleri ve insanları borçlandırıp kontrol altına almak. Ancak dışarıya söyledikleri şu: Bunu (dünya) ekonomisini kurtarmak için yapıyoruz.

Bill Gates 2010 yılında yapmış olduğu bir konuşmada “Dünya nüfusu 6,8 milyar ve bu 9 milyara doğru gidiyor. Aşılar, sağlık hizmetleri ve doğum kontrolü gibi konularda başarılı olabilirsek bunu %10-15 oranında azaltabiliriz” sözleriyle asıl gayelerini açıkça itiraf etti. Öte yandan bu 9 milyar tahminini insanları korkutmak için kullanıyor. Yeni verileri göre ise tam tersi söz konusu, tahminlere göre dünya nüfusu azalacak.

İnsanlar stres, korku, mind control (zihin kontrolü), manipülatif medya, sansür ve diğer teknikler vasıtasıyla sürekli saldırı altında tutuluyor. Mantıksız ve tuhaf çözümler başarıyla uygulamaya konuluyor. Mind control olmadan bu hileleri başarılı olamazdı. Bu parazit elitler aynı zamanda dünyanın güç merkezini de Batı’dan kendi kontrolleri altındaki “komünist” Çin’e taşımak istiyorlar.


Bize güvenin ve kendi iyiliğiniz için ölün! Üçüncü bölüm: Florür

 Tıp biliminin yalanları ve insanlık için oluşturduğu büyük tehlikeleri anlattığımız “Bize güvenin ve kendi iyiliğiniz için ölün” serisinin üçüncü bölümü ile karşınızdayız.

Listenin üçüncü sırasında Florür bulunuyor

Dünyanın bir çok yerinde, özellikle de büyük şehirlerde içme suyuna florür katılıyor.  Türkiye’de suya florür katılmıyor, ama pek çok ilimizin şebeke suyunda doğal olarak florür bulunuyor. Ancak ABD, Avustralya ve başka bir çok ülkede katılıyor. Bu ülkelerde suyun floridlenmesi için içme suyuna hidrofluosilisik asit, bir insektisit, katılmaktadır. Isparta’da Süleyman Demirel Üniversitesi(SDÜ)’nde fareler üzerinde yapılan bir deneyde sudaki yüksek florürün, üreme sistemini tahrip ettiği belirlendi. Diş macunu, işlenmiş gıdalar ve başka bir çok ürünün içerisinde florür olabilir.

Florür zehirli ve dolayısıyla sağlığınıza zararlı. Bilhassa çocuklar için zararlı. Florürün zararlarını kanıtlayan, aralarında 1 tanesi Harvard olmak üzere, 37 araştırma bulunuyor.

Florürün bazı zararlı etkileri:

  • Artrit
  • Kemik kırığı
  • Beyin işleyişine zarar veriyor. Zekâ seviyesini azaltıyor
  • Demans
  • Osteosarkom (kemik kanseri) ve muhtemelen başka kanser türleri
  • Kardiyovasküler hastalıklar
  • Diyabet
  • Genetik hasar ve hücre ölümü
  • Gastrointestinal bozukluklar
  • Endokrin (hormon) bozulması
  • Aşırı duyarlılık
  • Böbrek hastalıkları
  • Erkeklerde kısırlık (erkek üreme organlarında hasar)
  • Epifiz fonksiyonlarının bozulması
  • İskelet Florozisi
  • Tiroid hastalıkları
  • Kötü dişler
  • Kas bozuklukları
  • Konsantrasyon sorunları
  • Yükseltilmiş kurşun emilimi
  • Kollajen sentezinin bozulması
  • Bağışıklık sisteminin bozulması

Bütün bunlara rağmen florürü tavsiye eden doktorlar ve diş hekimleri, belki de bu sayede ekstra hasta, dolayısıyla ekstra gelir elde etmek istiyorlardır.

Türkiye’de Hamidiye Kaynak Suları kendi ifadesiyle “dünyada ilk defa Florürlü su üretmekte ve sağlığa son derece faydalı bu ürünü İstanbul halkının tüketimine sunmaktadır.”

Florürden kaçınınız, maalesef bir çok üründe florür bulunuyor. Örneğin florür diş macunlarında da var, bu yüzden diş macunu yerine misvak veya diş macunu gerektirmeyen iyonik diş fırçası kullanınız.  Fluoride Action Network sitesinden hangi ürünlerin florür içerdiğini bulabilirsiniz.


Bize güvenin ve kendi iyiliğiniz için ölün! Dördüncü bölüm: İlaçlar

 Tıp biliminin yalanları ve insanlık için oluşturduğu büyük tehlikeleri anlattığımız “Bize güvenin ve kendi iyiliğiniz için ölün” serisinin dördüncü bölümü ile karşınızdayız.

Listenin dördüncü sırasında ilaçlar bulunuyor

İlaç endüstrisinin sizin sağlıklı kalmanızı istemiyor. Amaçları hastalıkları teşvik edip sizin uzun süreli hasta olmanız ve sonunda ölmeniz. Tabii bu arada patentli, pahalı ilaçlarıyla iyi paralar kazanıyorlar.

Sözde tedavileri ise hastaları iyileştirmiyor. Sadece hastalıkların “kabul edilebilir bir seviyede” kalmasını sağlayıp bütün ömrünüz boyunca ilaç endüstrisine bağımlı kalmanızı sağlıyorlar.

Big Pharma sizi ilaçlarla beslemek istiyor

İlaç endüstrisi hastaları birçok kimyasaldan oluşan ve birlikte hiç test edilmemiş zehirli kokteylleri kullanmaya zorluyor. Tüm bu zehirlerin karaciğer, böbrek, pankreas ve beyine tahrip edici etkileri bulunuyor. Her ne kadar bilim adına yazılıyor olsalar da, tüm ilaçların zehirli yan etkileri var. ABD’de her yıl yaklaşık 100.000! insan ilaçlar yüzünden ölüyor.

Hekimler hastalara yazdıkları ilaçların ölümcül olduklarını biliyorlar, ancak maddi açıdan kendileri için cazip olduğu için bunları yazmaya devam ediyorlar. Antidepresan, DEHB ve tansiyon ilaçları yazan/teşvik eden hekimler esasen uyuşturucu kartelinin hilelerinin ve aldatmacalarının suç ortağıdır. Onlar, bilim adı altında, hastalarını bilerek ve isteyerek ölümcül kimyasallarla zehirliyorlar. “Bize güvenin ve kendi iyiliğiniz için ölün” hekimlerin şiarıdır.

Bir çok insana Halüsinojen ilaçlar veriliyor. Çokça yazılan kolesterol düşürücü ilaçlar (statinler) koroner damarları daha fazla daraltıyor ve katarakt, akut böbrek yetersizliği, karaciğer bozukluğu, iktidarsızlık, diyabet ve kansere sebep oluyor.

Big Pharma sürekli ilaçların yan etkilerini önemsizleştirmeye çalışıyor. Stanford Medical School’da yapılan araştırmada ilaçların, üreticileri tarafından belirtilenden 5 kat daha fazla zararlı yan etkiye sebep olduğu tespit edildi. Toplamda 1332 ilaç araştırıldı. İlaç üreticileri tarafından bir ilacın ortalama 69 yan etkisi oluğu belirtilmişti. Ancak araştırmacılar bir ilacın ortalama 329 yan etkisinin olduğunu tespit ettiler!! Üstelik ilaçların kombinasyonu daha da fazla zararlı yan etkiye sebep olabiliyor. Mesela antidepresan “Paxil” ve kolesterol düşürücü ilaç “Pravachol”un kombinasyonu kan şekerinde beklenmedik bir artışa sebep oluyor, oysa bu ilaçlar ayrı ayrı kullanıldıklarında böyle bir yan etkiye sahip değil.

İlaçların faydadan çok zararı var

Artık “Biz bilmiyorduk” diyemezler, çünkü biliyorlar. Hatta bazı “hekim”ler daha da ileri giderek çeşme suyuna, tıpkı florürde olduğu gibi, statin katmak istiyorlar.

Dolayısıyla sağlıklı kalabilmek için normal sağlık hizmetlerinden ve Big Pharma ilaçlarından olabildiğince kaçınmanız, sağlıklı beslenip, hareket edip sigara içmemeniz gerekiyor.


Bize güvenin ve kendi iyiliğiniz için ölün! Beşinci bölüm: Gıda katkı maddeleri

 Tıp biliminin yalanları ve insanlık için oluşturduğu büyük tehlikeleri anlattığımız “Bize güvenin ve kendi iyiliğiniz için ölün” serisinin beşinci bölümü ile karşınızdayız.

Listenin beşinci sırasında Gıda katkı maddeleri bulunuyor

Ne yazık ki günümüz toplumunda imaj ve isimlendirmeler gerçeklerden ve doğruluktan daha önemli. Bir şeye benziyor, ama değil. Demokrasiye benziyor, ama değil. Sağlıklı bir şeye benziyor, ama sağlıksız. Örneğin yaban mersini (blueberry). Tahıl gevrekleri, krepler ve çeşitli gıdalarda bulunan yaban mersini gerçek değil. Bunlar aslında propilen glikol, yapay mavi renklendiriciler ve cıva yüklü yüksek fruktozlu mısır şurubu ile yapılan kimyasal karışımlardır.

Gıda katkı maddeleri insanlığı zehirliyor

Sadece bu kadarla kalsa yine iyi! Satın aldığınız neredeyse bütün işlenmiş gıdalarda nörolojik bozukluklara, böbrek hastalıklarına, karaciğer hastalıklarına, safra taşlarına, diyabete, kalp-damar hastalıklarına ve kansere sebep olan kimyasal maddeler bulunuyor.

Bütün bu maddeler bilim adamları tarafından sizleri yavaş yavaş öldürecek (slow kill) kadar zehirli “ölü” besinler oluşturmak için üretilmişlerdir. Fakat bu kimyasallar ölümünüzü sadece tek bir maddeyle ilişkilendirebilecek kadar zehirli değildir.

Bu sinsi uygulamayı dilerseniz bir örnekle açıklayalım: 100 kişi 1 kişiyi öldürmek istiyor ve her birisi o kişiye 1 yumruk veya 1 tekme savuruyor ve bu darbelerin sonucu o kişi hayatını kaybediyor. O 100 kişiden her birisi “ben öldürmedim, sadece bir defa vurdum” dese, tam olarak yalan söylemiş sayılmaz. Ancak o 100 kişinin her birisi aynı anda saldırdığı için bütün bu darbelerin sonucu bu kişi öldü. Aynısı gıda katkı maddeleri için de geçerlidir. Bir tek gıda katkı maddesi hemen öldürmez, ancak vücutta yıllarca biriken bu çok sayıdaki maddelerin toplamı insanı hasta eder ve bir zaman sonra öldürür.

FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi) ve diğer kuruluşlar bu maddeleri araştırmıyorlar. Büyük gıda üreticileri bu maddelerin sağlıklı olduklarını söyledikleri için onlar da sağlıklı oldukları “varsayımında” bulunuyor. Daha da kötüsü; bazı gıda katkı maddeleri GDO içeriyor. Bunun neticesi olarak, gıdalar aşağıda bir kısmı listelenen ölümcül maddelerle (ve bunların sebep oldukları bazı hastalıklar ile) dolu:

  • Aspartam  (GDO: nörolojik bozukluklar, inme & migren)
  • Akrilamit (kanserojen)
  • BPA (kanser, kısırlık & hormonal bozukluklar)
  • Kazein
  • Klor bazlı tatlandırıcılar
  • Fosforik asit
  • Trans yağlar
  • Homojenize süt/yağlar (kalp ve damar hastalıkları)
  • Maya özü (MSG)
  • Yüksek fruktozlu mısır şurubu (diyabet, obezite & duygudurum bozuklukları)
  • GDO’lu maddeler (kısırlık & zehirlenme)
  • Gıda renklendiricileri
  • MSG (obezite, baş ağrısı)
  • Sodyum (tuz)
  • Sodyum benzoat ve diğer koruyucu katkı maddeleri
  • Sodyum nitrit (beyin tümörü, pankreas kanseri & Rektum kanseri )
  • Propilen glikol
  • Soya proteini (GDO)
  • Sukraloz
  • Şeker (kanser, diyabet, obezite, duygudurum bozuklukları ve beslenme yetersizlikleri)
  • Tekstüre edilmiş bitki proteini (GDO)

Gıdalar çeşitli iğrenç maddelerle dolduruluyor. Özellikle fast food gıdalar çok tehlikeli. Mesela McDonald’sın Chicken McNuggets ürünlerinde “Polidimetilsiloksan”, köpürmeyi önleyici bir ajan bulunmaktadır.

İşlenmiş gıdalar çok sayıda kimyasal içeriyor

Bütün bunlar “bilim” adına tasarlanıp uygulanıyor. Bilim adamları kimyasallar kullanarak gıda gibi görünen ve tadı olan ama aslında gıda olmayan, ancak gıdaya benzeyen ve besin değeri bulunmayan ve bozulmayan ölü gıdalar üretiyorlar. Normal, doğal besinler/gıdalar ise yüksek besin değerlidir ancak bozulur. Bakteriler dahi bu ölü ürünlerin bazılarını yemiyorlar!

Peki ne yapabilirsiniz?
Sağlıklı beslenin, yani işlenmiş gıdalardan uzak durmaya çalışın. Kendinizi bilgilendirin ve ürün içeriklerini okuyun. Alışverişe çıktığınızda zararlı ürünler satın almayın. Büyük şirketlerin ürünlerinde genelde daha fazla zararlı madde bulunuyor, o yüzden yerel ürünleri tercih edin. Çünkü onların zararlı gıda üretme bilgisi ve kapasitesi daha az ve geleneksel gıda ürünleri sağlığınıza daha faydalı. Üstelik yerel ekonomiye de destekte bulunmuş ve monopolilerin oluşmasına engel olursunuz. Ayrıca herhangi bir sorunda yerel üreticilerle daha kolay irtibata geçebilirsiniz. Ancak kendi ürünlerinizi bahçenizde veya tarlanızda kendiniz üretmeniz ve yemeklerinizi kendiniz yapmanız en idealidir.


Bize güvenin ve kendi iyiliğiniz için ölün! Altıncı bölüm: Pestisitler

 Tıp biliminin yalanları ve insanlık için oluşturduğu büyük tehlikeleri anlattığımız “Bize güvenin ve kendi iyiliğiniz için ölün” serisinin altıncı bölümü ile karşınızdayız.

Listenin altıncı sırasında Pestisitler bulunuyor

Pestisitler kaybolmuyor

Kimyasal pestisitler petrolden üretilmektedir, ve bazıları Florür bazlıdır. Pestisitler tabii ki mahsullere böcekleri öldürmek için sıkılıyor. Ancak bir çok araştırma pestisitlerin gıda maddelerinde kaybolmadıklarını, ve tüketildiklerinde tehlikeli hastalıklara sebep olduklarını ortaya koyuyor, örneğin:

• Alzheimer ve demans
• Parkinson hastalığı gibi nörolojik bozukluklar
• Hücre ölümü
• Konjenital anomaliler
• DEHB

Ancak şaşırtıcı bir şekilde bazı “bilim adamları” daha fazla pestisit tüketmeyi tavsiye ediyor! Pestisitler ayrıca doğanın dengesini bozuyor ve tozlaşmada rol oynayan arıları ve kuşları öldürüyor.

Pestisitler arıları öldürüyor

Büyük kimya şirketleri için çalışan bilim adamları “bilimsel kanıtlara dayanarak” pestisitlerin sınırsız miktarlarda kullanımının tamamen güvenli olduğunu iddia ediyorlar. Pestisitlerin tahrip edici yapısının doğrudan açığa çıkmamasını ve bu kimyasalların insanları yavaş yavaş öldürdüğü gerçeğinin arkasına saklanıyorlar.

İnsanlar pestisitler sebebiyle öldüklerinde, ölüm sebeplerini “karaciğer yetmezliği” veya “doğal sebepler” olarak açıklıyorlar. Oysaki gerçekte büyük miktarlarda sentetik kimyasal pestisitlerin, herbisitlerin ve fungusitlerin bilmeden ve istenmeden tüketilmesi bu ölümleri önemli ölçüde hızlandırıyor. Bunların hiçbiri, uzun vadeli tüketim için güvenli değildir.

Solumak tehlikeli ama yemek güvenli!!

Dilerseniz pestisit savunucularının gülünç “argümanları”nı bir örnekle açıklayalım:
Barış Can’ı öldürmek istiyor. Bunun için Barış her gün Can’ın yemeğine biraz zehir koyuyor. Bir süre sonra Can kalp krizi geçir